Leyla Erbil, James Joyce “Ulysses” Ferit Edgü “Bir Gemide”

Hüseyin Avni Cinozoğlu

Hüseyin Avni Cinozoğlu

Joyce’u, 1957 de İzmir’deyken bir İngiliz öğretmeninin kitaplığını bana bırakmasına borçluyum. Françeska Bakeos! Bir edebiyat çılgınıydı, bilmediği yoktu; sıradan bir öğretmen. Ancak J.Joyce’u okuyup ta anladığımı söyleyemem, hâlâ da anlamış değilim.  Ancak yazış stilini ne yapmak istediğini sezdim. Bunun bana ne katkısı olmuştu tam bilemem, olmuştur mutlaka

Leyla Erbil’e ait yukarıdaki itiraf. Batı da bir yazar böylesi bir cehalet itirafında bulunduğunda  “Loncadan Atılır”  Fakat burası Türkiye… Türkiye vasatlığın alâmetifarikası olduğu bir ülke. Son on yılda zaten bir hayli iptidaileşti ve ilkelleşti.

Leyla Erbil’in “ Zihin Kuşlar”[1] adlı denemelerini okuyorum. Üslup âla bir üslup değil. Klişe metinler, hemen fark ediliyor.  Marksizm’i anladığından da kuşkuluyum.

Türkçede “Deneme “ türünde Cemal Süreya, Enis Batur, Ahmet Oktay’ın yükselttikleri niteliğin, düzeyin çok altında vasat, klişe ve aşınmış mecazlarla örülü metinlerden oluşmakta Leyla Erbil’in denemeleri.

Türkçe öykü ve roman, nadir bir iki örnek dışında Batı’lı şaheserlerin acemice kopyalanması olarak satıhta bir başarıyla yetinmek zorunda kalmıştır. Leyla Erbil’de tıpkı eleştirdiği Orhan Pamuk gibi kıymetinin üzerinde bir “nominal” değere sahiptir. ( reel değer değil)

Elbette Leyla Erbil, Murathan Mungan ve Orhan Pamuk “Edebiyatımızın Lağım Fareleri” olarak tanımladığım İskender Pala, Ahmet Ümit, Ahmet Altan, Ayşe Kulin, Canan Tan ve son romanlarıyla irtifa kaybeden Elif Şafak gibi “oportünist”  taife ile bir tutmuyorum. ( Elif Şafak son yayımlanan iki romanına kadar iftihar ettiğimiz bir yazardı )

Elbette Leyla Erbil, Orhan Pamuk edebiyatın olanakları içinde anılacaklardır.

Leyla Erbil’in bir yazar olarak şahsiyetli bir görünüm vermek için gayret sarf ettiği görülüyor. “Syndroom Honore” ( Aferin ve Alkış alma Sendromu) nu eleştirse de, sanki Leyla Erbil’de“Syndroom Honore”  marazı ve zaafı olduğu da hissedilebiliyor.

Feylesof Heıddeger’i anladığından da kuşkuluyum.  Zira bu kabileye mensub yazarlar, devamlı “sahnede” “onlar alanında”  olan yazarlardır, modernitenin yüzeysel enerjisine müpteladırlar, şehrin ünlü pastane, lokantaları ve meyhaneleri ikinci adresleridir. Teşvikiye, Nişantaşı, Cihangir gibi semtlerin burjuva mekânların sakinleridirler. Sanal olarak   “Solculukları” vardır.  Burjuva gibi yaşarlar, sosyalist gibi düşünürler… Sosyalistler gibi dramları yoktur. Ceza ve tutuk evlerinin hep uzağındadırlar.  Bir kaçışları yoktur, ontolojik bir var oluş için mesafe kapatıcı olan “ intihar” “ sürgün”  hapishane “ “delilik” gibi olgu ve niteliklerden de uzaktadırlar. Marjı o kadar sahiplenirler ki bu yüzden “marj marj olmaktan çıkar” ve sıradanlaşır.   Gerçi yapıtlarında delilik ve benzer temalara rastlamaktayız. Ontolojik var oluş bağlamında, kentli küçük burjuva üç isim öne çıkar. Şair Nilgün Marmara ve yazar Tezer Özlü ve Sevgi Soysal… Sevgi Soysal onurluca başkaldırmış ve diyet ödemiştir.

Kıerkegeeard’ın var oluşçu metafiziğine mesafeli olmaları da gerekmektedir. Var oluşçuluğun ateist kanadını, Sartre’yi yarım yamalak tevarüs etmişlerdir. 1950 sonrası Varoluşçuluk modası Ferit Edgü dışında yetkin bir karşılığı Türkçe de bulamamıştır.

James Joyce ve Ulysses bağlamında, Oğuz Atay, Ferit Edgü, Hasan Ali Toptaş ve Polat Onat’ın, Joyce ve Ulysse’in Türkçedeki sahih akrabaları olarak değerlendirmek mümkün…

Türkçede Orhan Pamuk’tan, Sema Kaygsusuz’a alelalece ve alelade taklitler pıtrak gibi çoğalmıştır. Umberto Eco, Foucault Sarkacı’nda “Bir aptal bile Nobel’i alabilir” cümlesi jenerik bir cümledir.

Leyla Erbil, iddialı görünmek istese de, ziyadesiyle acemilik ve beceriksizlik sergiliyor. Bakınız, bu kadar da olmaz ki dedirtecek kadar cehaletini nasıl itiraf ediyor: “ Joyce’u, 1957 de İzmir’deyken bir İngiliz öğretmeninin kitaplığını bana bırakmasına borçluyum. Françeska Bakeos! Bir edebiyat çılgınıydı, bilmediği yoktu; sıradan bir öğretmen. Ancak J.Joyce’u okuyup ta anladığımı söyleyemem, hâlâ da anlamış değilim.  Ancak yazış stilini ne yapmak istediğini sezdim. Bunun bana ne katkısı olmuştu tam bilemem, olmuştur mutlaka” [2]

Kardeşim James Joyce’yi anlayamıyorsan roman yazma. Ümmilik geleneksel şiirimizde bir mahzur olarak görülmezdi. Ama çağımızda ümmi şair ve yazarlar dönemi de kapandı.

Ferit Edgü mesela, Joyce ve Ulysses’i anlamış. “BİR GEMİDE” ADLI kitabındaki “Kaza” adlı öyküsü bu bağlamda bir mihenk taşıdır. Türkçede meta –fictıon  ( üst kurmaca) biçemin ilk ve yetkin örneklerindendir.  Aşırı hız, birden meşhur olma, megalomani ve benzer durumlara, yazarların ve şairlerin uğradığı kazalara dikkat çeken bir öykü.  Zaten Kazadan kurtulan tek yolcu da MUHTAR GÜDE adlı ben anlatıcıdır.  GÜDE diyagram olarak ya da kriptosu çözüldüğünde EDGÜ sözcüğü ki Ferit Edgü olduğunu anlarız. MUHTAR ise, özerkliği, özgünlüğü ve özgürlüğü, bireyselliği ima etmekte.  Elbette öykü de modernitenin, sahih iletişimi (komünikasyonu) imkânsız kılması ve modern asrda insanlığın uğradığı bireysel ve toplumsal felaketlere de gönderme yapması metnin yan anlamları olarak keşfedilebilir.

Behçet Necatigil’in “BİLE / YAZDI” adlı denemelerinde ki  “ Şiir Kazalarından ölenlerin sayısı araba kazalarında ölenlerin sayısından az değildir” görüşünü de doğrulamakta.

Zaten Ferit Edgü’nün BİR GEMİDE ( Sait Faik ödülü) öykü kitabı ile Behçet Necatigil’in BİLE/YAZDI adlı denemeleri aynı yılda 1978 de ADA Yayınlarından yayınlanmıştır.

Ferit Edgü, gerçekten yazarın ve sanatın muhtariyetini ve muhteremliğine inanır. Hem Varoluççu hem Marksist olma hem de Kemalist olma gibi bir meselesi de yoktur. Bu durum da Ferit Edgü’yü saf ve halis sanatın temsilcisi olarak selamlanmasına yol açar.

Şair Hüseyin Ferhat’ın Kitap- lık dergisinde okuduğum      “Kral Johannes “ adlı öyküsü de, Polat Onat’ın şaheserine benzer bir “minör şaheserdir”

Leyla Erbil, Joyce’yi anlamadığını itiraf ediyor. Öte yandan megalomani sefalete dönüşüyor ve cüce muvazene hemen fark ediliyor, “Gecede” adlı eserini mihenk taşı ve şaheser ilan edebiliyor:  “Gecede’nin benim yazarlığımda olduğu kadar edebiyatımızda bir yeri olduğuna inanırım. Kitap yayımlandıktan sonra F.Akatlı gibi, D.Özlü, N.Gürsel, S.İleri, H.İzettin Dinamo gibi her kesimden yazarlar da kitabın öneminden bir “ mihenk taşı” olduğunda birleşen yazarlar olmuştur.”[3]

H.İzzetin Dinamo yaşlı bir yazardı roman konusunda kifâyeti tartışabilir. Diğerleri zaten aynı kabile mensubu yazarlar.  F.Akatlı zaten bu vasat kabilenin sipariş yazılar kaleme alan bir mensubu…  Selim İleri’de, nezaketen bir iki satır methiyede bulunmuştur.

Leyla Erbil, gerçeğe nüfuz etme kabiliyetinden de mahrum. Bazı eserlerinde “  Bu kitap hiçbir  ‘ödül’e katılmamıştır” notu zaten gerçeğe nüfuz etme kabiliyetinden mahrum olduğuna delalet etmekte. Tıpkı dünyayı ve yaşama sevincini reddeden ascete ( çileci- meczup) un görünürdeki dünyadan vazgeçme imajının örttüğü, dünyaya nam salma gibi bir kudret arayışı olarak tecelli eden zihin yarılması bu cümle deşifre edildiğinde aşikâre olmakta. Leyla Erbil, benim bir ödül talebim yok, cümlesi “ ödüle o kadar açım ki, siz ne derseniz deyin şampiyon benim” anlamı çıkmakta.

Leyla Erbil, yukarda Joyce ve Ulysses’i anlayamadığını itiraf ettiği gibi, zihnini tembelliğe o kadar alıştırmış ki, insana nerdeyse pest dedirtiyor:

“VINTEUL’UN SONAT ANDANTESİ” adlı ilk denemede, son dönemdeki post modern taklitlerine benzer tarzda “ Vınteul ve Sonatını Arama İzleği” ne dayalı bir serüveni öykülüyor.  Vınteul ve Sonatı’nı arayış izleği son derece yapay ve üsluptan yoksun. Fakat en mühimi, Bilge Karasu’nun “ Vinteul’un, gerçek bir kişi olmadığını kurmaca bir karakter olduğu”  bilgisine de, güvenmiyor. En vahimi de Marcel Proust’un “ Geçmiş Zamanın Peşinde” adlı eserinin sadece ilk iki cildini okuduğunu, diğer ciltlerini okumadığını da itiraf ediyor.

Eğer tembellik etmeseydi, diğer ciltleri de okusaydı, Vınteul’ün “lezbiyen” olduğunu görebilirdi.  Proust o sahnede Vınteul’deki, kötülük etme yeteneğini yansıtmak için Vınteul ve partrenörünü, Vınteul’un babasının portresi önünde seviştirir.

Necip Fazıl, Türkiyeli aydınların “ bohem” niteliğini gerçek manada tevarüs edemediklerini, Türkiyeli yazar ve aydınların bir meyhane arkadaşlığını, alkol düşkünlüğünü, meyhane muhabbetini  “Bohem “olarak tanımladıklarını iddia eder.  Bu şuna benziyor. Güncel siyasayla alakalı:  Muhafazakâr Demokrat AKP    nin “ MODERN TÜRKİYE “ “ MODERN” kavramını yanlış ve hatalı tanımlamalarında olduğu gibi.

AKP MODERN kavramının entelektüel, kültürel ve sosyal muhtevasını değil, satıhtaki teknik teferruatı tevarüs edebiliyor. AKP nin MODERN den anladığı, son moda otomobil, son moda cep telefonu, AVM ler, beton gökdelenler,  bilgisayarlar.  Yani AKP niceliği öncelerken, niteliği ihmal ediyor. İmam efendilerin mikrofon düşkünlüğü gibi. Mikrofon icat olundu ve imam efendiler minareye çıkmaz oldular.

Leyla Erbil’in Zihin Kuşları’ndaki metinler klişe ve aşınmış mecazlarla dolu. Birde Marksizm, Freud hakkında genellemeler, yanlış saptamalar.

Kendi yetkinliğinden ve ustalığından emin olmadığı için, acemi yazarların ilk yapıtlarında görülen, usta bi kalem tarafından kaleme alınan sipariş methiye önsöz de, Selahhatin Hilav imzalı.

Ferit Edgü’nün “BİR GEMİDE “ adlı öyküsünde, yukarda verdiğim bilgi ve yorumları önceleyen bir sahne var ki, vasat yazar ve şairlerin ölüm, ölüm ilanları ve cenaze merasimlerini ima etmekte.

“VEFAT

Sivas Eşrafı’ndan Ali Savunduk ve merhume Kâtibe Savunduk’un oğulları, Zennube Savunduk’un eşi, Ergun Ercan, Elif ve Ebru’nun babaları, Nazire Savadan ile Neyyire Neyir’in kardeşleri, Kemal, Celal ve Zülal’in ağabeyleri, Hayriye Saybey, ve Belma Siştbis’in enişteleri, Hamdi, Remzi, Ali Savunduk’aun amcazadeleri, Zeyno ve Zeynel Abidin Sırşın’ın dünürleri, Necmiye Solaçın dünürleri

GIYASEDDİN SAVUNDUK

11 Ağustos mübarek cuma günü hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi …”[4]

GIYAS   kripto çözümü   SAYGI

Acaba  DİNE SAYGIYI SAVUNDUK ? Olarak şifre çözülebilir mi?

James Joyce’yi anlayamayan ya da yarım yamalak anlayan Rahmetli Leyla Erbili James Joyce’nin ULYSSES’i ni anlayamammkla beraber bazı jablonları acemice taklit etmiş.Jablon olunca klişe uslup ta belirginleşmiş.  Rahmetli Leyla Erbil’in  ESKİ SEVGİLİ adlı eseri de başarılı değil.

BİR   SONRAKİ DENEMDE  Rahmetli Leyla Erbil’in       “ ESKİ SEVGİLİ”  adlı  kopya ve  taklit  yapıtını çözümleyeceğiz.



[1]  Zihin Kuşları. Leyla Erbil. İş Bankası Y. I.Basım. 1998

[2]  Zihin Kuşları. S.179 Leyla Erbil. İş Bankası Y. I.Basım. 1998

[3] Zihin Kuşları. S.189- 190 Leyla Erbil. İş Bankası Y. I.Basım. 1998

[4] Ferit Edgü. LEŞ  ( Toplu Öyküler)  Sel Y. I Basım 2010s.299.

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.